Rasyon besin madde dengesizlikleri, yetersizlikleri veya yemleme de yapılan hatalar süt sığırlarında çok sayıda ve çok çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu rahatsızlıklar metabolik hastalıklar olarak bilinir.

Metabolik hastalıklardan kaynaklanan stres hayvanların direncini düşürebilir ve immün sistem fonksiyonlarında düşme gözlenebilir. Bu sorunlar giderilmez ise süt veriminde ve üreme performansında önemli düşüşler ortaya çıkar.

Süt sığırlarında beslemeyle ilgili hastalıklar 4 alt grupta toplanabilirler.

  1. Enerji metabolizmasıyla ilgili olanlar.
  2. Düşük selüloz alımı veya asidozisle ortaya çıkan hastalıklar.
  3. Mineral (Ca, P, Mg) metabolizması ile ilgili hastalıklar.
  4. Beslemeyle ilgili diğer hastalıklar

Enerji Metabolizmasıyla İlgili Hastalıklar

Yağlı İnek Sendromu (Fat cow syndrome)

            Bu sendrom daha çok buzağılamadan birkaç gün sonra ortaya çıkar ve daha çok kuruda kalma süresi fazla olan ve kuru dönemde fazla miktarda enerji alan hayvanlarda görülür. Kuru dönemde fazlaca kondisyonlu hale gelmiş (VKS>4.0) ve yağlanmış olan hayvanlar doğumdan sonra yem tüketimleri normal kondisyonlu (VKS=3.5)olanlara göre daha az yem tüketmektedirler. Bu şekilde çok yağlanmış veya aşırı kondüsyonlu hale gelmiş inekler süt humması, ketozis, abomasum kayması, sonun düşmemesi, metritis, doğum güçlüğü, yağlı karaciğer gibi diğer bir kısım metabolik problemlere de daha yatkın hale gelmektedirler.

Yağlı inek probleminde sendromlar ketozise benzer. İştah azalır, ve genel bir zayıflık görülür. Hayvanlarda yem tüketiminin düşmesi karaciğerin metabolize edebileceğinden fazla yağın mobilize olmasına neden olur ve kanda keton maddeleri, yağ asitleri konsantrasyonu artar ve karaciğerde yağlanma görülür. Yani yağlı karaciğer sendromu da ortaya çıkabilir.

Yağlı inek ve/veya yağlı karaciğer vakalarının ortaya çıkmaması için hayvanların kuru dönemde vücut kondisyon skorunun 3.5 civarında tutulması gerekir. Yani hayvanların kondisyon durumları gözetilerek yemlenmesi, eğer yüksek enerjili yemler kullanılıyorsa verilen miktarların gözetilmesi gerekir. Sendromun ortaya çıkması durumunda intravenöz yolla glukoz verilmesi önerilir.

Ketozis

Süt ineklerinin enerji gereksinmesinin karşılanmasının sorun olduğu laktasyonun başlangıcında sıklıkla görülen metabolik bir problemdir. Daha önce de değinildiği gibi diğer metabolik problemlerle (sonun atılamaması, metritis, abomasum kayması) birlikte gözlenebilir. Özellikle yüksek verimli hayvanlarda doğum sonrası birkaç günden 6 haftalık dönem sorunlu dönemdir. En sık görüldüğü dönem doğum sonrası ilk 3 haftadır. Laktasyonun başında enerji gereksinmesinin karşılanamaması sonucu ortaya çıkan ketozis primer kestozis olarak adlandırılır. Ancak yem tüketiminin düşmesine neden olan diğer metabolik problemler ve etmenlerle ortaya çıkan ketozis sekonder ketozis olarak adlandırılır.

Ketozis ortaya çıkmadan önce ve ortaya çıktığında hayvanların iştahları yoktur. Bu nedenle hayvanlar canlı ağırlık kaybetmeye başlarlar, rumen hareketlerinde düşme ve kabızlık ortaya çıkar. Hayvanlar zayıf ve kötü görünüşlüdürler ve süt verimleri düşer. Hareketlerinde yavaşlama, deride kaba bir görünüş gözlerde de şeffaf bir perdelenme vardır. Hayvanların nefesleri aseton kokulu olabilir. Ketozisde çok nadiren hayvan kaybı olur.

Daha önce de ifade edildiği gibi ketozis negatif enerji dengesinin ortaya çıktığı hayvanlarda görülür. Bu hayvanlarda kanda glükoz düzeyinin düşmesi yağ dokudan mobilizasyonu başlatır. Mobilize olan yağ asitleri karaciğerde, böbreklerde ve akciğerde keton maddelerine dönüştürülür. Keton maddeleri asetoasetik asit, betahidroksi butirik asit ve asetondur. Ketotik hayvanlarda kanda keton maddelerin yükselmesi idrarda ve sütte de keton maddelerinin yükselmesine neden olur. Sütteki ve idrardaki keton madde kosantrasyonu, ketozisin belirlenmesinde teşhis amacıyla kullanılmaktadır.

Koruyucu önlem olarak hayvanın yem tüketimini artırıcı her önlemi saymak mümkündür. Bu anlamda,

  1. Doğum sonrası ortaya çıkan stres koşullarıyla baş edilebilmesi için bir kısım yem katkılarının kullanılması düşünülebilir. Bunlar a) B kompleksi vitaminler, b) 60-100 g bira mayası, c) 10 gün süreyle  100 g kadar ekmek mayası, d) yine 10 gün süreyle 3-6 g Aspergillus oryzae, e) veya 200-250 g kadar NaHCO3 dikkate alınabilir. Bu katkılar rumen koşullarının iyileştirilmesine ve yem tüketiminin artırılmasına katkıda bulunmaktadırlar.
  2. Rasyonda aşamalı olarak kesif yemin artırılması dikkate alınmalıdır.
  3. Rumende yıkıma dirençli kaliteli protein veya korunmuş amino asit kullanımı denenebilir.
  4. Günde 250-350 g propilen glikol oral yolla birkaç gün hayvana verilebilir.
  5. 1-2 hafta süreyle 12 g/gün niasin veya doğumdan 2-4 hafta öncesinden laktasyonun 90-120 günlük dönemine kadar oral yolla 6 g/gün niasin verilmesi önerilebilir
  6. Parentaral yolla 1-6 mg vitamin B12 verilmesi düşünülebilir.
  7. İlkine doğuran düvelerde ve kurudaki ineklerde vücut kondisyonun skorunun 4 ten büyük olmasından sakınılmalıdır.
  8. Ani yem değişimlerinden sakınılmalıdır.
  9. İyi kaliteli kaba yem kullanılmalıdır.
  10. Doğum öncesi 3 haftalık dönemde doğum sonrası kullanılacak yüksek kesif yemli rasyona adaptasyon içim canlı ağırlığın %0.5 i kadar kesif yem rasyonda kullanılmalıdır.

Ketozis ortaya çıktıktan sonra tedavi için yapılması gereken kan glükoz düzeyini artırmak ve dokulara glükoz temin etmektir. Bu yağ mobilizasyonunu da önlemektedir. Bunun için en kestirme yol intravenöz yolla glükoz verilmesidir. Ancak sadece bu yapılırsa hastalık yeniden ortaya çıkmaktadır. Uzun süreli yapılırsa faydalı olmaktadır. Alternatif bir tedavi şekli glikokortikoid kullanımıdır. Bu şekile glikojenik maddelerden glükoz sentezi uyarılmaktadır. Ancak uzun süreli kullanımı vücutta protein yıkımını artırır ve vcüdun hastalıklara karşı direncini düşürür.

Sodyum propionat veya propilen glikol tedavi amacıyla kullanılabilecek oral glükoz kaynaklarıdır. Her iki maddede karaciğerde kolaylıkla glükoza dönüştürülmektedir. Günde hayvan başına 250-500 g veya kesif yemde %3-5 oranında kullanılabilirler.

Sonun Atılamaması

            Doğum sonrası yavru zarlarının atılamaması süt sığırlarında normal olarak görülebilir. Ancak bunun normal düzeyi sürüde %8-10 dur. Bundan yüksek vakalarda dikkatli olunması gerekir. Normal olarak hayvan doğum sonrası 12 saat içinde yavru zarlarını atmaktadır. Ca, P, Se, vitamin A, D ve E dengesizlikleri, aşırı kondisyon gibi faktörler yavru zarlarının atılamama riskini artırmaktadır.

            Sonun atılamaması ve metritis gelişmesi uterusun kendini yenilemesini geciktirdiği için üreme sorunlarına neden olur. Süt sığır işletmelerinde gebeliğin gecikmesi ve bununla birlikte ortaya çıkan süt verimi kaybı önemli ekonomik kayıplara neden olur. Çünkü hayvanların verim vermediği dönem artmakta ve verimsiz hayvanlar için masraf yapılmaktadır.

Koruyucu önlemler olarak;

  1. Gebeliğin son 2-4 haftasında rasyonlar özellikle Ca, P, Se ve Vitamin A,D ve E bakımından dengelenmelidir. Kuru dönemde inkler günlük olarak 135000-15000 IU vitamin A, 15000-25000 IU vitamin D ve 2000 IU vitemin E almalıdırlar.
  2. Kuru dönemde düşük veya yüksek Ca tüketimi de sonun atılamamasında etkili olmaktadır.
  3. Kuru dönemde bir veya iki kez 20 mg Se ve 680 IU vitamin E  verilmesi sonun atılamama riskini azaltmaktadır. Alternatif bir uygulama olarak 1-3 milyon IU Vitamin A’nın 1000 IU vitamin E ile verilmesidir.
  4. Yem tüketimi sorunu varsa hayvanın Ca ile desteklenmesi gerekir. 75 g CaCO3 verilmesi önemli katkı sağlar. Çünkü Ca kas kasılmaları ve uterus duvarı kasılmasının (tonusunun)  korunması açısından önemlidir.
  5. Eğer süt humması da sürüde bir sorun ise anyonik rasyonlar kullanılması önerilir. Bu nedenle rasyondaki S, Cl, K ve Na düzeyi kontrol edilmelidir. Süt hummasında kan Ca düzeyi 9 mg/dl nin altına düşmektedir.
  6. Doğum öncesi ve doğum sonrası yüksek kondisyondan kaçınılmalıdır. Yağlanma sonun atılmasını güçleştirmektedir.
  7. Doğum sırasında ve sonrasında stresli koşulların ortadan kaldırılması gerekir.

Kısırlık

            Hayvanın çok zayıf veya çok yağlı olmasına neden olan besleme koşulları üremede bir kısım sorunlara neden olabilir. Yüksek kondisyonlu ineklerde daha çok sonun atılamaması, metritis, kistik ovaryum gibi doğum sonrası sorunlar yaşanmaktadır. Zayıf kondisyonlu hayvanlarda ise uterusun, yumurtalığın, folliküllerin yeni bir kızgınlık ve ovulasyon için kendini hazırlayamaması nedeniyle çiftleştirme ve gebelikte sorunla karşılaşılmaktadır. Bilindiği gibi inekler enerji bilançosu bakımından en sorunlu oldukları doğum sonrası 60-90 gün içinde yeniden gebe kalmalıdır. Negatif enerji bilançosunun çok şiddetli olması FSH, Ostrojen, LH ve progesteron salgısını azaltmakta ve ya dengesizleşebilmektedir. Bunalra bağlı olarak doğum sonrası ilk kızgınlık süresi, ilk ovulasyon süresi, servis periyodu uzamakta, buzağılama aralığı artmaktadır.

            Üremede sorun yaşamamak için,

  1. İnekler pik döneminde 2.5 VKS altına düşürülmemeli ve 3.5 VKS ile kuruya çıkarılmalıdır.
  2.  Doğum öncesi ve doğum sonrası vitamin A, D, E ve Se takviyesi yapılması önemli katkı sağlar. Bu uygulama aynı zamanda metritis, kistik ovaryum, mastitis gibi sorunlarla baş etmeye de yardımcı olur.
  3. Östrojen içeren kaba yemlerin fazla kullanılmasından sakınılmalıdır.
  4. Küflü ve aflatoksin içeren yemler kullanılmamalıdır.
  5. Yüksek protein yıkılabilirliği arzulanmaz. Rumende yıkılabilirliği yüksek olan proteinler özellikle enerji yetersizliğinde uterus sıvısındaki amonyak ve üre düzeyini artırarak embriyo kayıplarına neden olabilir.

Düşük Kaba Yemden (Asidozisden) Kaynaklanan Hastalıklar

Asidozis

Hayvan tarafından fazla miktarda rumende fermente edilebilir karbonhidrat alınması sonucunda ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Klinik belirtilerin ortaya çıkması alınan karbonhidrat miktarı ve tipine göre değişir. Rumenin fazla miktarda karbonhidratla yüklenmesi sonucu rumen pH’sı 5.5-6’nın altına düşer. Bundan düşük pH’lar hem rumen mikroorganizmalarının hem de hayvanın fizyolojik olarak baş edemeyeceği değerlerdir. Rumen pH’sının mikrobiyel populasyonun tipini etkilemekte mikrobiyel populasyonda laktik asit bakterileri hakim duruma geçmektedir.

Süt ineklerinde asidozis daha çok doğum sonrasındaki ilk ay içinde ortaya çıkar. Hayvanın enerji gereksinmesinin karşılanması için fazla miktarda kesif yem verilmesi (%55-60 dan fazla kesif yem oranı rasyon) bunda etkili faktördür. Ayrıca sağım durağında yemleme koşullarında hayvanlar günde iki sağım yapılıyorsa günlük kesif yem gereksinmelerini iki kezde alırlar. Bu durumda da özellikle yüksek verimli hayvanlar bir öğünde 4-5 kg kesif yem almak zorunda kalırlar. Buda rumen koşullarının daha asidik olmasını ve yem tüketiminde dalgalanmalar olmasına neden olur.

Akut asidozizde rumen pH’sı 5’in altına düşer. Rumende laktik asit ve uçucu yağ asitleri miktarı önemli miktarda artar ve protozoa sayısı hemen hemen sıfıra düşer. Bu tip asidozis rumen asidozisi olarak bilinir. Şiddetli vakalarda fizyolojik fonksiyonlar bozulabilir ve ölüm de görülebilir. %90 kesif yem içeren rasyonu alan kuzularda rumen laktik asit düzeyi normalin 100 katına ulaşmaktadır. Rumende gelişen asidozisle kan pH’sı da normal değerlerinin (7.44)  altına (7.20 ) düşmektedir. Rumende laktik asit birikiminin artması önemli miktarda laktik asidin kana geçmesine neden olur. Bu şekilde sistemik asidozis de ortaya çıkar.

Rumen pH’sının 5’lere düşmesi ile duedonumdaki hidrojen reseptörleri devreye girerek ön mide hareketlerinin düşmesine neden olan sekretin salgılanmasını başlatır. Asidozisde ön mide hareketleri düşer, hatta tamamen durabilir. Bu şekilde asidotik ruminantlarda rumen içeriği vücut sıvılarına göre hipertonik durumdadır. Sitemik asidozisin tamponlanmasında bikarbonat tampon sistemi önemli rol oynar ve vücut sıvılarında pH’nın normal sınırlar içinde tutulmasını sağlar. Rumen hareketlerindeki yavaşlamada rumen içeriğinin hızlı yıkımını ve emilecek son ürünlerin rumen duvarıyla deği haline gelmesini azaltarak oraganik asitlerin emilmesinin düşmesine de neden olmaktadır.

Akut asidozis durumunda gastro intestinal sisteme kan akışı düşmektedir. Bu da rumenden organik asitlerin emilimini azaltmaktadır. Ancak rumen epitelinin uzun süre yüksek asit konsantrasyonuna maruz kalması rumen duvarında hiperkeratoz ve parakeratoza neden olabilir. Bu da rumen duvarlarının absorpsiyon yeteneğinin azalmasında etkili olan diğer bir faktördür. Bu etkiler rumen pH’sının daha da düşmesine neden olur. Asidozizde oraganik asitlerin hepsi önemli miktarda artmasına rağmen esas etkili ve güçlü olan laktik asittir.

Rumende en önemli laktik asit üreten bakteri Streptococcus bovistir. Rumen pH’sının 5.3-5.5 değerlerine düşmesi S.bovis miktarını da düşürmektedir. Rumede laktat kullanan bakterilerde (Megasphera elsdenii gibi) mevcuttur. Rumen pH’sının 6’dan 5.5’a düşmesi laktat kullanıcı bakterileri de azaltmaktadır. Ancak rumen pH’sının 5.5-6 düzeyinde tutulması rumende laktik asit üreten ve kullanan bakterilerin dengeli kalmalarının sağlanması nedeniyle rumende laktik asit birikimi önlemektedir.

Sistemik dolaşıma geçen laktatın yaklaşık %20’si karaciğerde glükoza dönüştürülür. %30-50’si okside edilir. Laktat glükoneojenezde ve yağ asidi sentezinde kullanılmaktadır.

Subklinik asidozis genellikle diğer düşük kaliteli kaba yem, kötü yemlik yönetimi gibi problemlerle karıştırılır. Bu nedenle önemli ekonomik kayıplara neden olabilir. Subklinik asidozisin en önemli belirtileri yem tüketiminde düşmesi ve düzensiz yem tüketimidir. Diğer belirtiler süt verim etkinliğinde, süt yağında düşme, uygun enerji alımına rağmen kötü kondisyon, yüksek ayıklama oranı, açıklanamayan ishal, şişme ve laminitis vakalarıdır.

Asidozis riskini azaltmak için aşağıdaki uygulamalar önerilebilir.

  1. Rasyondaki kesif yem oranı %50-55’in üzerine çıkarılmamalı,
  2. Rasyonda kesif yem oranı %55’lerin üzerine çıkarılacaksa kaba yemin partikül büyüklüğü üzerinde hassasiyetle durulmalı, bir miktar 1-2 kg kuru ot temin edilmesi düşünülmelidir. TMR veriliyorsa kaba yem partikül büyüklüğü 1.5-2 cm’nin altına düşürülmemelidir.
  3. Rasyonda mısır silajı kullanılıyorsa kesif yem oranına özen gösterilmelidir. Mısır silajının tane içeriği yüksektir ve partikül büyüklüğü düşüktür. Bu sorunlar asidozis riskini artırabilir.
  4. Kesif yemin ayrı verildiği koşullarda hayvan başına bir öğünde 2-3 kg’dan fazla kesif yem verilmemelidir. Kesif yemin az ve sık verilmesi rumen pH’sının daha stabil olmasına katkıda bulunur.
  5. Rasyonda arpa, buğday gibi rumende yıkılabilirlliği yüksek olan nişasta kaynakları kullanılması durumunda rasyonun kesif yem oranının bir miktar düşürülmesi veya bunların mısır, sorgum gibi rumende yıkıma dirençli nişasta kaynaklarıyla kombine halde verilmesi rumen pH2sının hızlı değişimini önlemeye yardımcı olabilir. Süt karma yemlerinde buğday %30-35’lerin üzerinde kullanılmamalıdır.
  6. Yemleme sistemleri içerisinde tam yemleme tercih edilmelidir. Tam yemlemede kaba ve kesif yem birlikte tüketildiği çiğneme ve geviş getirme uyarılmakta ve rumen pH’sı diğer yemleme sistemlerine göre daha stabil olmaktadır.
  7. Rumen pH’sının stabil kalmasına katkıda bulunacak diğer bir kısım uygulamalar dikkate alınabilir. Bunlar rasyonda a) tampon maddeler kullanımı, b) probiotik kullanımı, c) iyonofor antibiyotik kullanımı gibi konuları içine alır.

Şişme

Şişme rumende gaz birikmesi sonucu rumenin normal fonksiyonlarını kaybetmesidir. Şişme yemlemenin yönetiminde yapılan hatalardan, yemin doğasından, hayvandan ve mikrobiyel faktörlerden kaynaklanmaktadır. Normal olarak rumende  gazlar rumen mikroorganizmalar tarafından yem tüketimi çok düşük olan hayvanlarda 0.2 L’den normal yemlenenlerde 2 L/dk. Düzeyinde üretilmektedir. Yine normal olarak bu gazlar gaz çıkarma (eructation) ile elimine edilmektedir.  Ön mide kompleksinin bir seri kasılam aktivitesi ile rumende bulunan serbest gazlar yemek borusu vasıtasıyla ağızdan boşaltılır.  Bu normal fonksiyon herhangi bir nedenle bozulduğunda şişme vukubulur. Rumende gaz birikmeye başladığında şişen rumen diyafram ve akciğere baskı yapmak suretiyle solunumu güçleştirir. Sonunda ölüm ortaya çıkar.

Şişme vakaları iki grup altında incelenebilir. Bunlar;

  1. Serbest gaz şişmesi ve
  2. Köpüklü şişmedir.

Serbest gaz şişmesinin nedenleri,

  1. Patates, elma, şalgam gibi yemek borusunun tıkanmasına neden olacak yemleri alan hayvanlarda yemek borusunun tıkanması ve gaz çıkışının bu yolla bloke edilmesi,
  2. Şiddetli pnömoni olan veya retikuluma yabancı madde girişiyle vag sinirinin zarar görmesi neticesinde ön mide hareketlerinin düşmesi,
  3. Göğüs kafesi içinde ve abdominal alandaki ödemler ve yangılarla yemek borusunun şekil değiştirmesi, sıkıştırılması ve gaz çıkışının bu yolla engellenmesi,
  4. Şiddetli asidozisle (fazla kesif yem tüketimi) ortaya çıkan rumen hareketlerindeki düşüş (bu tip şişme halk arasında arpalama olarak bilinmektedir.)
  5. Kas kasılmasında önemli rol oynayan Ca yetmezliği (hipokalsemi) nedeniyle nedeniyle rumen duvarlarının kasılma şiddetinin düşmesi sayılabilir.

Bu tip şişme yemek borusundaki tıkanma ortadan kaldırılarak veya rumendeki gaz mide sondası veya trokarla alınarak kolayca ortadan kaldırılabilir. Ancak şiddetli şişme vakalarında hayvanın gaz çıkarma refleksi kalıcı olarak bozulabilir. Bu hayvanlarda sürekli şişme olayı vukubulur. Bunların sürüden ayıklanması gerekir.

            Şişme olayları daha çok besideki hayvanlarda görülür ve hayvanların adapte edilmeden besi rasyonlarına geçilmesi bunun başlıca nedenidir. Serbest gaz şişmesi çok çabuk olarak ortaya çıkmakta ve ölüme neden olmaktadır. Bu nedenle köpüklü şişmeden daha fazla bilinmektedir. Bununla birlikte besi ve süt sığırı işletmelerinde, özellikle besi işletmelerinde şişme vakalarının %90 köpüklü şişmeden kaynaklanır.

Normal koşullarda rumende oluşan gazlar kabarcıklar oluşturarak rumendeki yem partikülleri ve sıvı içerikten rumenin dorsal kesesinde toplanır. Rumen içi basınç belli bir düzeye ulaşınca gaz çıkarma refleksi devreye girer. Ancak rumende köpük oluşumuna neden olan faktörler. Oluşan gazın köpük içerisinde hapsolmasına ve gaz çıkarma refleksinin inhibe olmasına neden olarak köpüklü şişmeye neden olur.

Rumende oluşan köpüğün iki kaynağı vardır. Merada ve taze otlarda bulunan stoplazmik proteinler rumende köpük oluşumuna neden olan ilk faktördür. Entansif beside ise oluşan köpüğün kaynağı mikroorganizmalardır. Bu faktörler nedeniyle de şişme vakaları mera şişmesi veya besi (kesif yem) şişmesi şeklinde de alt gruplamaya tabi tutulabilmektedir. Köpüklü şişmede daha önce önerilen mide sondası veya rumen trokarıyla gaz çıkışı tam olarak gerçekleştirilemez. Çünkü gaz köpük içinde hapsedilmiştir. Bu tip vakalarda köpük önleyici maddeler önerilebilir.

%50’den fazla kesif yem kullanılan koşullarda şişme vakaları ortaya çıkabilir. Bu tip şişme asidozisle ilgili olan kesif yem şişmesi (arpalama) denen şişmedir. Bu şişme vakalarında da köpüklü şişme gözlenebilir. Bunun nedeni rumende fazla miktarda hücre yıkılması sırasında mikrobiyel mukopolisakkaritlerin ve tanımlanamayan bir kısım makromoleküllerin oluşmasıdır. Bu faktörlerin rumende köpük oluşumunda etkili oldukları bildirilmektedir.

Yüksek düzeyde enerji içeren rasyonları alan hayvanların rumeninde hakim duruma geçen (Streptecocus bovis ve Lactobacillus spp. gibi.) mikroorganizmalar hücre içinde karbonhidrat depolarlar ve mükopolisakkarit üretirler. Bakteriyel parçalanma sırasında bu maddelerin ortaya çıkması rumen sıvısındaki viskozitenin düşmesine ve köpük oluşumuna neden olmaktadır.

Rumendeki protozoalar bakterileri tüketerek beslenmekte ve nişasta garnüllerini absorbe edebilemte ve önemli miktarda karbonhidratı depolamaktadırlar. Bu yolla rumende asit oluşum hızını ve köpük oluşumunu düşürebilirler. Ancak şişmeyle protozoalar arasında herhangi bir ilgi kururlamamıştır.

Şişmeyi önlemek için alınabilecek önlemler;

a) İyonofor antibiyotik kullanımı. Bu antibiyotikler Streptecocus bavis ve lactobacillus spp. leri içeren ve laktizk asit ve mukopolisakkaritler üreten gram pozitif bakterileri inhibe eder. İyonofor kullanılması kesif yem şişmesinin şiddeti düşürülebilmektedir. Bu amaçla kullanılan iyonoforlar monensin, lasolosid, salinomisindir. Monensin alan hayvanların yem tüketimin düştüğü bilinmektedir. Monensinin şişmeye olan etkisini yem tüketiminin düşmesi açıklamaktadır.

b) Şişme önleyiciler (Köpük engelleyiciler). Özellikle mera şişmesini önlemek için bir kısım köpük önleyici materyaller ticari olarak piyasaya sürülmüştür. Bunların kesif yem şişmesine etkileri çok fazla değildir. Bu amaçla kullanılan bir ürün olarak poloxane sayılabilir.

c) Yüksek kesif yem içeren rasyonlara (özellikle besi) %4’e kadar tuz konulması yem tüketimini düşürerek ve rumen içeriğinin rumeni terk etme hızını artırarak şişme vakalarını azaltmaktadır.

d) Rasyona %4-8 mineral yağ katılması besideki hayvanlarda şişme vakalarını azaltmaktadır. Hayvansal yağın herhangi bir etkisi yokken, soya yağı ise şişme vakalarında artışa neden olmaktadır.

e) Rasyonda maya kültürü kullanımı laktat kullanıcı bakterilerin rumendeki sayısını artırmaktadır. Bu nedenle maya kullanımı asidozis ve asidozisle ortaya çıkması muhtemel şişme olaylarının miktarını azaltabilir.

Rasyonda tuz kullanımı ve mineral yağ kullanımı ile performansda kötüleşme olmaktadır. Bu nedenle bu uygulamalar tedavi amacıyla daha etkili olarak kullanılabilir.

Laminitis (Tırnak İltihabı)

Laminitis ayakta deri içinde gerçekleşen iltihaptır. Ancak laminitis vakaları genellikle asidozisle birlikte gelişmektedir. Rumen pH’sının rumenin, karaciğerin ve sindirim sisteminin patojenleri üzerine etkileri ineklerin laminitise daha açık hale gelmesine neden olur.  Laminitisde fazla karbonhidrat tüketimiyle gelişen asidozis yanında, doğum ve laktasyonla gelişen fizyolojik ve hormonal değişimler, metritis, foot rot gibi hastalıklarsert zemin, yataklık yetersizliği gibi faktörler de etkilidir.

Laminitisin gelişmesinde ilk olarak asidozizle orataya çıkan metabolik değişimler önemli rol oynamaktadır. Rumen ve dolaşım sisteminde gelişen asidozis ile birlikte rumen sıvısında histamin düzeyi de artmaktadır. Bilindiği gibi histamin kan damarlarının genişlemesine, kasılmasına kan basıncının artmasına neden olur. Kan basıncının artması kan damarlarının duvarından sızıntılara, kandamarlarının zarar görmesine ve lokal kanamalara ve ödemlerin oluşmasına neden olur. Tırnaklarda gözlenen ödemin nedenleri arasında asidoz geliştiren koşullarda rumende histamin konsantrasyonunun artması en önemli faktör olarak sayılmaktadır.

Asidoz nedeniyle laminitise egilimin artmasında etkili olduğu ifade edilen diğer faktörler kan damarlarının kan pH’düşüşünden zarar görmesi ve tırnaklara ulaşan kükürtlü aminoasitlerin miktarının düşmesidir. Bu şekilde tırnakta keratin oluşumu için yeterli kükürtlü aminoasit bulunmaması laminitis vakalarının artmasında etkili olmaktadır.

Rumende gelişen asidozisle rumende laktik asit bakterileri hakim duruma geçmektedirler. Laktik asit bakterilerinin bir kaçı  histidini dekarboksile ederek histamine dönüştürmektedir. Ancak histamin dolaşıma geçtiğinde metillendirilmekte ve karaciğerde inaktif formlarına dönüştürülmektedir.

Ağız yoluyla verilen histamin laminitise neden olmamaktadır. Çünkü histamin karaciğer, sindirim sistemi mukozaları ve sindirim sistemi mikroorganizmaları tarafından metabolize ediklmektedir.  Kronik laminitis durmunda serumda histamin düzeyi de artmaktadır. Bunun en makul açıklamasının yine asidozisle gelişen rumenitis ve hiperkeratoz nedeniyle oluşan yaralanmanın histamin serbestleşmesine neden olmasıdır. Karaciğer apsesi vakaları da asidozis ve hiperkeratozla birlikte gelişmektedir. Buda histamin salgılanmasını artıran diğer bir faktördür.

Histamin salgılanması stres kouşullarında, çarpma ve doku yaralanmalarına neden olan hastalıklarda da artmaktadır.

Laminitisin önlenmesinde dikkate alıması gereken hususlar asidozis olayındakilerle aynıdır.  Rumen ph’sındaki düşüşü önleyecek stabil bir rumen koşuluna neden olacak faktörler laminitisin ortaya çıkmasını da engelleyecektir.

Laminitisde proteinin özel bir rolü vardır. Yüksek proteinli ve yüksek rumen yıkılabilirliğine sahip proteinli rasyonu alan hayvanlarda laminitis vakasına daha sık raslanmaktadır. Ancak protenin laminitise etkiisi tam aydınlatılamamıştır. Bu etki daha çok bir kısım proteinlerin allerjik-histaminik etkilerine ve proteinlerin yıkımının son ürünlerinin spesifik etkilerine atfedilmektedir. Daha önce de değinildiği gibi histidin dekarboksilasyonla histamine dönüşebilmektedir.

Laminitis vakalarının tedavisinde antihistaminler kullanılır.

Karaciger Abseleri

Rumende asidozis gelişen koşullarda rumen duvarlarında oluşan yangı ve hiperkeratoz nedeniyle ortaya çıkan rumen duvarı erozyonu ve ülserleri bir kısım patojen mikroorganizmaların kan dolaşımına geçmesine neden olur. Asidozisle rumende Fusiformis necrophorus gelişimi için uygun koşullar yaratır. Bu bakteri dha önce sözü edilen rumen duvarı yaralanma bölgelerinde kan dolaşımına geçerek karaciğerde apselerin oluşmasına neden olur ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma ortaya çıkar. Laminitisde vurgulandığı gibi ruemn duvarı ve karaciğerde gözlenen doku bütünlüğü bozuklukları histamin serbestleşmesine de neden olur. Bu nedenle asidozile ortay çıkan aksaklıklar birbirleriyle çok sıkı bir ilişki içindedirler.

Karaciğer apseleri de özellikle yüksek kesif yemle yemlenen besi hayvanlarında gözlenir. Ancak yüksek kesif yem içeren rasyonları alan süt ineklerinde de karşılaşılabilir. Önlenmesinde rumen pH’sının düşüşüne neden olan faktörleri ortadan kaldıracak önlemler alınmalıdır. Bunlar asidozisde ve diğer ilgili metabolik problemlerde detaylı olarak tartışılmıştır.

Abomasum Kayması

            Abomasum kayması doğum sonrası bir ay içinde özellikle yaşlı ve iri süt sığırlarında orta çıkar. Abomasum kayma vakalarının %80-90’ı abomasumun rumenin sol yukarı  tarafında yer almasıyla gözlenir. %10-20’si ise rumenin sağ yukarı tarafında yer alması şeklinde gözlenir. O nedenle sol abomasum kayması, sağ abomasum  kayması olarak iki tipinden bahsetmek mümkündür.

            Doğumla birlikte yavru ve yavru zarlarının boşaltığı abdominal alanda mide kompartmanlarının hareket alanının artması en önemli faktördür. Bu arada özellikle kuru dönemde yüksek kesif yem ve düşük partiküllü kaba yemlerle yemleme abomasum kaymasında etkili olan en önemli faktörlerdir.

            Abomasum kayması vakalarında  hayvanlarda ketozis, çok aralıklı yem tüketme, yem tüketiminin durması, yetersiz bağırsak hareketleri, süt veriminde düşme ve halsizlik gibi belirtiler gözlenir. Mideden alıan besinlerin sindirim sisteminin aşağı kısımlarına akışı sınırlandırıldığından midede gaz birikir. Süt sığırı sürülerinde %2-4 oranında vakaya rastlanabilir.

            Kuru dönemde yüksek kesif yem ve  düşük partikül büyüklüğüne sahip kaba yemler almış yüksek kondisyonlu ineklerde doğum sonrası abomasum kayması riski yüksektir. Yüksek kondisyonlu hayvanların doğum sonrası yem tüketimleri de düşük olmaktadır. İştahtaki bu düşüş kaba yem alımını da sınırladığından abdominal alanı dolduracak rumen doluluğu sağlanamaz, ayrıca rumen duvarı kasının kasılma gücü düşer ve hayvanın abomasum kaymasına açık hale gelir.

            Abomasum kaymasını önlemek için,

  1. Hayvanların kuru dönemde yüksek kesif yem veya düşük kaba yemle yemlenmesinden kaçınılmalıdır.
  2. Aşırı mineral ve protein alımına bağlı olarak gelişen alkolozisden sakınlmalıdır.
  3. Toksemi ve Ca-ile ilgili problemlerden sakınılmalıdır. Süt hummasına neden olan faktörlerde abomasum kaymasına neden olurlar. Süt hummasında rumen duvarı kasının kasılması da düşmektedir.
  4. Kuru dönemin ilk haftalarında inekler canlı ağırlıklarının %1.5-2’si düzeyinde kaliteli ve uzun partiküllü kaba yemler almalıdırlar. Doğuma 3 hafta kalan dönemde kaba yem tüketimi canlı ağırlığın %1-1.4’üne düşürülebilir. Doğumu müteakip hayvanlara belli miktar kuru ot verilmesi riski azaltır. Kuru dönemin sonlarında kesif yem tüketimini canlı ağırlığın %0.5’i düzeyinde tutmak önerilebilir.
  5. Kuru dönemde ve doğum sonrasında hayvanın yem ve özellikle kaba yem tüketimini sınırlayacak uygulamalardan ve faktörlerden uzak durulmalıdır.

Abomasum kaymasında tedavi cerrahi müdahaledir. Abomasum normal pozisyonuna getirilir ve tekrar etmemesi için dikilerek sabitlenir.

Düşük Yağ Testi (Süt Yağ Düzeyi Düşüklüğü)

            Assidozis ile birlikte ortaya çıkan diğer bir sorun da süt yağ düzeyinin düşmesidir. Asidozis ile birlikte rumende selüzloz sindirimi düşmektedir. Asidozisin ortaya çıkmasına neden olan arsyonlar kesif yem ağırlıklı olduğu için rumen fermentasyonuda propionik asit lehine olmaktadır. Bu nedenle süt yağ asitlerinin yeniden sentezi için en önemli kaynağı oluşturan asetik asit yetersizliği süt yağının düşmesinde en önemli rolü oynamaktadır. Süt yağının düşmesinde kaba yem partikül büyüklüğü de önemli bir rol oynamaktadır. Kaba yemin partikül büyüklüğünün 4 cm’in altıbna düşürülmemesi gerekir. Uzun partikül geviş getirmeyi uyardığı için rumen pH’sının normal sınırlarda tutulmasına katkıda bulunur. Ayrıca rasyonda farklı tampon maddelerin kullanımı da süt yağının düşüşünü önleme bakımından dikkate alınmaktadır. Toplam rasyonda %0.5-0.75 oranında NaHCO3 kullanılması önerilebilir.

            Bu konu daha önce besleme süt kompozisyonu konusunun incelendiği bölümde detaylı bir şekilde tartışılmıştır.

Mineral Metabolizması Hastalıkları

Süt Humması (Hipokalsemi)

            Süt humması doğumdan sonra genellikle ilk 3 gün içinde yaşlı ve yüksek verimli ineklerde ortaya çıkar. Doğum öncesi 1-2 gün içinde de veya ara sırada doğum sonrası 7. güne kadar  gözlenebilir. Süt hummasının nedeni doğum öncesinde Ca depolarında kalsiyum miktarının düşmesi veya Ca emilimindeki başarısızlık nedeniyle doğum sonrası laktasyonla birlikte ortaya çıkan yüksek Ca gereksinmesinin karşılanamaması ve kan Ca düzeyinin düşmesidir.

            Doğum sonrası Ca ihtiyacının karşılanamaması veya kan Ca düzeyinin belli bir düzeyde tutulamamasının nedenleri, yüksek Ca gereksinmesi, rasyon Ca/P dengesizliği, Vitamin D yetersizliği, paratroid bezinin aktivitesindeki yetersizlikler olarak sayılabilir.  2 lt kolostrum 40-50 lt kanın içerdiği kadar Ca içermektedir. Laktasyonun başındaki Ca gereksinmesinin ancak %70’rasyondan sağlanırken, geri kalanı kemiklerden mobilşize edilerek sağlanmaktadır. Yani kalsiyum gereksinmesinin sağlanmasında bağırsaklardan Ca emilimi ve kemiklerden mobilizasyon anahtar rol oynamaktadır. İnce bağırsaklarda Ca emilimi rasyonun Ca içeriği, Ca/P oranı ve rasyonun vitamin D içeriğine bağlıdır. Kalsiyumun kemiklerden serbestleştirilme hızı ise paratroid bezinin paratroid hormon üretim aktivitesine bağımlıdır. Ayrıca paratroid hormonu vücutta vitamin D’nin aktivif hale gelmesi için de önemli rol oynamaktadır.

Normal kan Ca düzeyi               10-12 mg/100ml

Buzağılamadaki düzey               8 mg/100ml

Süt humması (hafif)                   6.5mg//100ml

Süt humması(orta)                     5.5 mg/100ml

Süt humması (şiddetli)              4.5 mg/100ml

Süt hummasında kan P düzeyi de düşüktür. Ancak kan Mg düzeyi yükselir.

Süt hummasın ilk belirtisi iştah kaybıdır. Anal açıklık çok gevşemiş olmaına rağmen dışkılama çok azdır veya hiç yoktur. Başlangıçta hayvan heyecanlıdır, sendeleme söz konusudur, daha sonra ayağa kalkma kabiliyetini de  kaybeder.

Süt hummasıyla beraber ortaya çıkabilecek diğer problemler;

  1. Kas zayıflığı nedeniyle doğum güçlüğü riski artar,
  2. Uterus prolapsı (uterusun dışatı çıkması) riski artar,
  3. Sonun atılamama riski artar,
  4. Metritis (uterus iltihabı) vakaları artar,
  5. Üreme performansında düşüş olur,
  6. Rumen duvarı kasının gücünün düşmesi (atony) nedeniyle şişmeye yatkınlık artar,
  7. Abomasum kayması vakalarında artış olur,
  8. Yem tüketiminin düşmesi nedeniyle ketozis riski artar,
  9. Ca yetersizliğinde kas koordinasyonu ve kuvvetindeki düşme meme bezlerinin ve meme ucunun zarar görmesine ve bakteriyel enfeksiyonlara karşı hayvanın dayanıksız hale gelmesine neden olarak mastitis riskini de artırır,
  10. Diğer enfeksiyoz hastalıklara yakalanma riski artar,
  11. Süt verimi düşer,
  12. Hayvanın sürüde verimli olarak kalacağı süre azalır.

Süt hummasının önlenmesinde şu hususlar dikkate alınabilir. Bunlardan herhangi biri önlem olarak dikkate alınmalıdır.

  1. Hayvan ilk 3 gün içinde tam olarak sağılmaz ve bu şekilde kandan önemli miktarda Ca çekilmesi önlenebilir ve süt humması riski azaltılabilir.
  2. Doğumdan 3-7 gün önce yüksek dozda (10-20 milyon IU) vitamin D veya metabolitlerinin enjeksiyonu doğum sonrası Ca emilimini artırarak süt humması riskini azaltabilir.
  3. Süt hummasının en önemli nedeni kuru dönemde hayvanın yüksek Ca tüketimidir. Bunda bu dönemde yüksek miktarda baklagil kaba yemleri veya uygun olmayan mineral katkılarının kullanılması önemli rol oynar.
  4. Kuru dönemde örneğin 600 kg canlı ağırlıkta bir inek 40-80 g Ca/gün, 30-35 g P/gün almalı, Mg, K, Se ve vitamin A (maksimum 50.000 IU) ,D (15.000-25.000 IU), E ihtiyacı karşılanmalıdır.
  5. Sürüde süt humması bir sorun ise kuru dönemin son haftalarında günlük Ca tüketimi 20-25 g ile sınırlanmalıdır. Bu şekilde yüksek P ve düşük Ca alımı paratroid bezini aktive ederek hayvanın doğum sonrası kemiklerden daha hızlı Ca mobilizasyonu sağlanmasına katkıda bulunur ve  süt humması riski azalır.
  6. Doğum sonrası 75 g CaCO3 verilmesi süt humması riskini azaltmaktadır.
  7. Yüksek rumen pH’sından süphelenilen durumlarda, doğum öncesi ve sonrası 2 günde 100 g/gün amonyum klor (veya amonyum sülfat)  kesif yeme karıştırılarak verilebilir.
  8. Süt humması sürüde bir problem ise kuru dönemin son 3-4 haftasında anyonik (<0meq/100g) veya asidik bir rasyonla yemleme süt hummasının kontrolü veya önlenmesine katkıda bulunur. Anyonik rasyonlarda anyonlar (S, Cl) katyonlardan (Na, K) fazladır. Böyle rasyonları alan hafif bir asidozis söz konusudur ve kemiklerden Ca mobilizasyonu daha iyi gerçekleşmektedir. Esasen bu durum kanın Ca taşıma kapasitesinin artırılmasıyla ilgilidir.

Süt hummasının tedavisinde ise intravenöz, subkutanus veya intraperitonal yolla %25’lik 400-800 ml Ca glukonat veya Ca boroglukonat verilmesi önerilmektedir.  Bu çözeltiler 8-12 g Ca içerirler. Ancak çözeltinin çok hızlı veya büyük miktarlarda verilmesi hayvanı öldürebilir.Caboroglukonat %8.3 Ca içermektedir.

Ot Tetanisi (Hipomagnezemi)

            Ara sıra çok sayıda süt ineği kanda ve ekstraselüler sıvıda düşük Mg nedeniyle ortaya çıkan ot tetanisinden ölebilir. Ot tetanisi daha çok serin mevsimlerde taze meralarda otlayan süt ineklerinde gözlenir. Bu tip meralar K’ca zengin Mg’ca yetersizdir. Bunun nedeni de yüksek K ve N içeren gübrelerin uygulanmasıdır.

            Yükse K ve N içeren gübre uygulaması bitkinin topraktan Mg alımını sınırlandırarak Mg bakımından yetersiz hale gelmesine neden olur. Ayrıca yüksek K sindirim sisteminde Mg emilimini kötüleştirir. Vücut Mg rezervleri tükenmese bile ot tetanisi ortaya çıkmaktadır.

            Ot tetanisinin belirtileri yüksek düzeyde, aşırı hassasiyet, sinirlilik, yorgunluk, istem dışı kas kasılması (seğirme), kas katılması, dişlerin gıcırdatılması ve aşırı tükürük üretimidir. Buzağılarda ortaya çıkarılan deneysel hipomagnezemide iştahsızlık, kan akışı artışı, kolay uyarılma, yumuşak dokularda kemikleşme gözlenmiştir.

            Ot tetanisinin gelişmesine uygun koşullarda meranın Mg içeren preparatlarla gübrelenmesi, taze meraya çıkacak hayvanlara bir geçiş periyodu uygulanması, hayvanların Ca, P, Mg, K, Cu ve tuz bakımından dengeli bir mineral karışımı ile desteklenmesi düşünülmelidir.

            Ot tetanisinin önlenmesinde,

  1. Tehlikeli dönemlerde 60 g/gün hayvan başına en az %87 MgO içeren preparatlar verilmesi tetanik durumları önlemektedir.
  2. Bazan bu dozu 120 g’a kadar yükseltmek gerekebilir. Ancak 180 g kullanılması ishale neden olmaktadır.
  3. Magnezyum Fosfat’ın  53 g/gün kullanılmasıda etkilidir.
  4. Meraların Mg içeren gübrelerle gübrelenmesi otların Mg içeriklerini yükseltir.  113 kg/da Calsinid Magnezit veya 560 kg /da magnezik kireç taşı kullanılması iyi sonuçlar vermektedir.
  5. Mera otlarının Mg içeriğini yükseltmek için iki haftada bir %2’lik MgSO4 çözeltisi meraya sprey edilebilir veya toz haline getirilmiş MgO 3kg/da olacak şekilde meraya meralatma başlamadan önce uygulanabilir.
  6. Rasyonda MgO oranı %2-4’e ulaşırsa buzağılar için toksik olmaktadır.

Tedavide hem Ca, hemde Mg tuzlarının iyi sonuç verdiği bildirilmektedir. En güvenli tedavi şekli olarak Ca-Mg preparatlarının birlikte kullanılması önerilmektedir. Bunun için önerilen 500 ml %25’lik Ca-boroglukonat ve %5’lik magnezyum hipofosfit kullanımıdır. Diğer bir öneri olarak intravenöz yolla 200-300 ml %20’lik Mg Sülfat uygulaması zikredilebilir.

Meme Ödemi

            Meme ödemlerinin çoğu buzağılamaya yakın dönemlerde kan proteinlerinin çok ani bir şekilde düşmesidir. Bu düşüşte gama globulinlerin kolostruma transferi en önemli rolü oynamaktadır. İlkine doğuran ineklerde bu daha çok gözlenmektedir.  Meme ödemleri bu koşullarda memede salgıcı hücreler arasında sıvı birikimi ile kendini gösterir. Sıvının kaynağı kan damarlarından sızan proteinlerdir. Meme ödemi genellikle memenin ön tarafında deri altında gözlenir. Ödemin gelişen hayvanlarda memeye dokunulması hayvana acı verir ve sütün bırakılmasında da sorulara neden olur. Meme başları kısalır, hayvan sağım durağına gelmekte isteksizlik gösterir.

            Meme ödeminin gerçek nedeni bilinmemektedir. Fakat yüksek sodyum ve potasyum tüketimi ile meme ödemi riskinin arttığı bilinmektedir. Diğer faktörler olarak protein ve diğer besin madde yetersizlikleri, doğum öncesi yüksek miktarda kesif yem ile yemleme kan ve lenf dolaşımı yetersizliği ile  anemi sayılmaktadır.

            Ödemin önlenmesi için kuru dönemde tuz tüketimi sınırlanmalıdır. Özellikle doğumu yaklaşmış düzelerde daha dikkatli davranılmalıdır.  Memelerin donması ve berelenmesine izin verilmemelidir.

            Tedavi için memenin aşağısından yukarı doğru günde 2 kez sağım sonrası 10-20 dakika masaj yapılmalıdır. Bu memeye kan akımını hızlandırır. Diüretikler kullanılarak sıvının vücuttan uzaklaştırılması hızlandırılabilir. Kortikosteroidlerde özellikle şiddetli vakalarda kullanılabilir. Ancak veteriner kontrolünde kullanılmalıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz